23 Şubat 2015 Pazartesi

ÖĞRENME KURAMLARI
1-Davranışçı Öğrenme Kuramı
2-Bilişsel Öğrenme Kuramı
3-Duyuşsal Öğreneme Kuramı
4-Oluşturmacı Öğrenme Kuramı

1-Davranışçı Öğrenme Kuramı
       Davranışçı kuramlar, öğrenmenin uyarıcı ile davranış arasında bir bağ kurularak geliştiğini ve pekiştirme yoluyla davranış değiştirmenin gerçekleştiğini kabul eder.  Pavlov'un, Klasik Koşullanma'sı Davranışçı akımın en çok bilinen öğrenme kuramıdır.


  Davranışçılar, insanların karşılaştıkları problemin çözümünde; genellikle geçmişte yaşadıkları benzer durumları göz önüne aldıklarını ileri sürerler. Yeni bir problemle karşılaşıldığında ise, bireyin deneme- yanılma yoluyla yeni çözümler üreteceği kabul edilir.

     Davranışçı Kuramların Öğretim İlkeleri:    

  • Yaparak öğrenme esastır.·        
  • Öğrenmede pekiştirme önemli bir yer tutar.·        
  • Becerilerin kazanılmasında ve öğrenilenlerin kalıcılığının sağlanmasında tekrar önemlidir.·
  • Öğrenmede güdülenmenin çok önemli bir yeri vardır.

A. KLASİK KOŞULLANMA
Pavlov, klasik koşullanma yoluyla öğrenmenin nasıl olduğunu bir köpeğin salya salgılamasını zil sesine koşullayarak kanıtlamıştır. Pavlov, bir köpeğin ağzına yiyecek koymadan önce zil çalmış ve hemen ardından köpeğin ağzına yiyecek koymuştur. Önceleri köpek zil sesini duyunca salya salgılamamıştır. Köpeğe zil sesinden sonra yemek verilme işlemi tekrarlanınca köpek geçirdiği bir yaşantı sonucu zil sesi ile yiyecek arasında bir bağlantı kurmuştur. Zil sesi bir bakıma yiyeceğin yerine geçmiş ve yiyeceğin uyandırdığı tepkiyi uyandırmıştır.

  •   Koşulsuz uyarıcı: Koşulsuz tepkiye yol açan uyarıcıdır. (Et)
  •   Koşulsuz tepki: Uyarıcıya verilen koşulsuz tepki(Salya akıtma)
  •   Koşullu uyarıcı: Öğrenilmiş uyarıcıdır. Et ile birlikte çalınan zil koşullu uyarıcıdır. Normalde uyarmazken, öğrenilince uyarıcı olmuştur.(Zil)
  •   Koşullu tepki: Öğrenilmiş tepkidir. Koşullu uyarıcıya verilir.(Zil çalınca salya akıtma)















KLASİK KOŞULLANMANIN ÖĞRETİME KATKISI

            Klasik koşullanma ilkelerinin, sınıfta öğretme-öğrenme ortamında kullanılma alanının sınırlı olduğu ileri sürülmekle birlikte, duyuşsal ve duygusal özelliklerin kazandırılmasında önemli rol oynamaktadır. Okullarda ilgi, olumlu tutum, olumlu benlik kavramı, akademik özgüven ve diğer olumlu duyguların gelişiminde, öğrenilmesinde klasik koşullanma etkili olmasına rağmen, bu tür öğrenmeler tesadüfen oluşmaktadır. Oysa bu özelliklerin kazandırılması için klasik koşullanma ilkelerinin etkili bir şekilde işe koşulmasını sağlayacak eğitim programlarının düzenlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece, tesadüfen değil, bilinçli bir şekilde, çocuklarımızın okulu, öğrenmeyi, okumayı seven, olumlu tutumlara sahip, öğrenilmiş çaresizlikten uzak, özgüveni yüksek olan bireyler olarak yetişmelerine yardımcı olabiliriz. 

B. EDİMSEL KOŞULLANMA
    Psikolog B.F.Skinner edimsel koşullanma kuramını ortaya koymuştur. Edimsel koşullanma durumunda- ki bir organizma bir takım davranışlar ortaya koyar: Dolaşır, koklar, nesnelere bakar, onları iter; fakat klasik koşullanmada olduğu gibi belirli bir uyandırılmış davranış göstermez. Sonunda yaptığı davranışlardan biri ödüle götürür ya da cezadan kaçınmasını sağlar. Edimsel koşullanma ödüle götüren ya da cezadan kurtaran bir davranışın yapılmasını öğretmektir. Bu konuda şöyle bir deney yapılmıştır. Aç bir fare, bir deney kafesi içine bırakılır. Bu sırada rastlantı sonucu kafesin içindeki mandala dokunur ve kafesin altındaki kaba yiyecek düşer. Fare yiyeceği yer ve böylece ödüllenmiş olur. Bundan sonra tekrar tekrar aynı yere bırakılan fare, daha kısa zamanda mandala dokunur. Başlangıçta gelişigüzel davranış gösteren fare bir sonraki deneyde mandala daha çabuk yaklaşmaya başlar ve en sonunda da doğrudan doğruya mandala basıp yiyeceği elde eder. Böylece öğrenilmiş bir “edim”, yani davranış oluşur. 
















EDİMSEL KOŞULLANMANIN ÖĞRETİME KATKISI
    Edimsel koşullanmanın getirdiği ilkeler günümüzde halen geçerliğini korumaktadır. Edimsel koşullanma özellikle çocuk eğitiminde, sınıfta disiplinin sağlanmasında, psiko-motor ve duyuşsal davranışların kazandırılmasında önemli rol oynamaktadır(Erden ve Akman, 2005).

C. SOSYAL ÖĞRENME
Sosyal öğrenme, başkalarını gözlemleyerek çevreden öğrenme olarak tanımlanabilir. İnsanlar sadece kendi deneyimlerinden öğrenmezler, başkalarının yaptıklarını gözlemleyerek de öğrenirler. Bu şekilde öğrenmeye ‘model alma’ ya da ‘gözlem yoluyla’ öğrenme denilmektedir. Sosyal Öğrenme Kuramı Sosyal öğrenme kuramı öğrenmeyi, uyarıcı olaylar ve insanların bu olaylara verdiği tepkiler ya da bu tepkilerin gözlenmesi sonucunda oluşan düşünce ve zihinsel süreçlerle açıklamaktadır. 

D. BİTİŞİKLİK KURAMI
J. Watson kuramın kurucusudur. Watson’a göre öğrenme bitişiklik ile oluşur. Yani koşullu ve koşulsuz uyarıcının birbirine yakın zamanda verilmesiyle oluşur. Öğrenmede bilişsel süreçlere karşı çıkmıştır. Kalıtım ve içgüdüyü kabul etmemiştir. Öğrenmeyi U – T bitişikliği olarak açıklamıştır. Öğrenmede çevrenin etkili olduğunu savunmuştur. Bütün davranışlar koşullanma yoluyla öğrenilebilir. Watson ödül – ceza gibi kavramlara kuramında yer vermemiştir. Çünkü pekiştirme ve ödüllendirmenin öğrenme üzerinde bir etkisi yoktur.

 2.  BİLİŞSEL ÖĞRENME KURAMLARI

   Öğrenme kuramlarından davranışçı kuramlar bireysel farklılıkları açıklamakta yetersiz kalmaktaydı. 20. Yüz yılın başlarında Almanya’da bir grup bilim adamı öğrenmede rol oynayan doğrudan gözlenemeyen bilişsel süreçlerle ilgilenmeye başladılar. Bu çalışmalar daha sonra Piaget, Bruner, Ausubel gibi psikologlar ve eğitimciler tarafından geliştirilmiş ve bilişsel kuramlar olarak anılmıştır. Piaget ve Bruner’e göre öğrenme; kişinin davranımda bulunma kapasitesinin gelişmesidir. Bilişsel kuramlara göre davranışçıların, davranışta değişme olarak tanımladıkları olay, gerçekte kişinin zihninde meydana gelen öğrenmenin dışa yansımasıdır. Bilişsel kuramcılar, daha çok anlama, algılama, düşünme, duyuş ve yaratma gibi kavramlar üzerinde dururlar.

  Bilişsel yaklaşım üç öğrenme sürecinden bahseder:

  •    Kavrama yolu ile öğrenme
  •   Gizil öğrenme
  •   Bilgi işlem yaklaşımı


3. DUYUŞSAL ÖĞRENME KURAMLARI
  Öğrenme kuramlarından duyuşsal kuramlar, öğrenmenin doğasından çok sonuçlarıyla ilgilenir. Bu kuramlar, sağlıklı benlik ve ahlak gelişimini vurgular. Davranışçı kuramlar, öğrenmenin edimsel, bilişsel kuramlar da zihinsel sonuçlarıyla ilgilenirken; duyuşsal kuramlar, öğrenmenin benlik ve ahlak gelişimi gibi duyuşsal sonuçlarıyla ilgilenir.
Kişinin kendisini yeniden yaratması olarak nitelendirilebilecek öğrenme için davranış, duyuş ve zihnin değişmesi gerekir. Zihinsel yapı değişmediği sürece davranışı değiştirmenin fazlaca bir anlamı yoktur. Davranış değişmediği müddetçe de zihnin değişmesi sadece entelektüel duyguları tatmine yarayacaktır. Duyuşsal değişme gerçekleşmediği müddetçe ise kişiliğin değişmesi mümkün değildir. Öğrenmenin sonul hedefi kişiliği değiştirmek ise öğrenme davranışsal ve bilişsel olduğu kadar duyuşsal gelişmeye de ağırlık vermek zorundadır.

4-OLUŞTURMACI ÖĞRENME KURAMI
Oluşturmacı öğrenme,konuyla ilişkili problem çözme,kritik düşünme ve öğrencilerin aktif katılımı üzerine temellenmiştir.Öğrenciler önceki bilgi ve yaşantıları üzerine yeni bir durumu uygulayarak yeni bir anlama düzeyi oluşturmak için, yeni bilgi ile önceden var olan zihinsel oluşumlarını birleştirirler.Bu yaklaşımda öğrencinin yeni bilgi inşa etmesi önemlidir.Öğrenciler bir olayı yada kavramı kendi kendilerine keşfettiklerinde daha çok heyecan duyduklarından bilgiyi daha iyi hazmederler ve farklı yollardan kullanırlar.
Oluşturmacılığa göre öğrenme ,bilgiyi yorumlama sürecidir.Her öğrenci bir öğretmen gibi bilgiyi farklı kaynaklardan alır ve anlamak için yeniden inşa eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder